Archive for the ‘Erkeklerde Cinsel Sorunlar’ Category

Penis Ağrısı ve Şişmesi

Şubat 2, 2009

Nedenleri

Parafimoz: Sünnet derisi kendi kendine penisin arka tarafına doğru öne gelmeyecek şekilde büzüldü ve çok şişti. Bu durum antibiyotikle veya tam ya da kısmi sünnetle tedavi edilebilir.

Balanit: Penisinizin ucu iltihaplandı ve tahriş oldu. Buna mantar veya bakteri enfeksiyonu veya kimyasal tahriş (giysilerde kalan kuru temizleme maddeleri) neden olur. Çoğunlukla sünnet olmamış veya şeker hastası erkeklerde meydana gelir. Antibiyotik almanız, hayalarınızı temizlemeniz ve ağrı giderici merhem kullanmanız gerekebilir.

Priapizm: Hiçbir neden yokken, cinsel arzu veya faaliyette bulunmadan ereksiyon oluyor. Buna genellikle penisi sertleştiren kanın ani ve çoğu kez bilinmeyen bir nedenle boşalmaması yol açabilir. Bazen bir hastalık ya da omurilik sinirlerinin yaralanması, bezlerdeki bir durum veya ilaçtan kaynaklanabilir. Gerektiği gibi tedavi edilmezse, ereksiyon bir daha mümkün olmaz.

Kanser: Sünnet olmamışsanız fark edemeyeceğiniz küçük, sivilceye benzer bir şey oluştu ve artık kanıyor veya akıntı yapıyor. İdrar yapmak ağrılı hale gelmiş olabilir ve kasıklarınızda yumrular oluştu. Penis kanseri çok ender görülür, çoğunlukla erken teşhis edildiğinde tedavi edilebilir.

Kendiniz Ne Yapabilirsiniz?

Penis ağrısı çoğunlukla kendi kendine tedavi edilemez. Örneğin ağrıyan veya şişen sünnet derisini zorla öne götürmek veya tahriş olmuşsa altını temizlemek tavsiye edilmez. Eğer cinsel ilişki sırasında ve sonrasında ağrı varsa, bu eşinizin vajinasının kuruluğundan kaynaklanabilir.

Penisinizin ucunda cinsel ilişkiden sonra yara oluşuyor ve siz lateks prezervatif kullanıyorsanız, lateks olmayan bir prezervatif veya başka korunma yöntemini deneyin. Ağrı geçiyorsa, muhtemelen latekse karşı alerjiniz var demektir. Lateks olmayan prezervatifler HIV virüsü de içinde olmak üzere cinsel ilişkiyle bulaşan hastalıklara karşı koruyucu değildir.

Önleme

Önemsiz tahriş ve iltihaplar çoğu kez temizlikle, özellikle sünnet olmadınızsa, cinsel ilişkiden sonraki temizlikle önlenebilir. Sabun ve suyla yıkamaktan başka özel bir şey yapılması gerekmez.

Erkek Menapozu Andropoz

Şubat 2, 2009

Erkek menopozu ya da erkekliğin sonu olarak bilinen “andropoz”, menopoz gibi kaçınılmaz olmasa da, 50 yaş sonrası erkeklerin hayatını önemli oranda etkiliyor. Andropoz, 75 yaşın üzerindeki erkeklerin beşte birinde görülüyor.

Ani ateş basmalarından cinsel güç kaybına, unutkanlıktan eklem ve kas ağrılarına kadar bir çok şikayeti de beraberinde getiren andropoz, erkeklik hormonu takviyesi ile kontrol altında tutulabiliyor. Andropoza giren erkeklerin bazıları ise yaşadığı süreçten utandığı için doktora gitmek yerine kendini toplumdan soyutlayarak içine kapanabiliyor.

İstanbul Özel Hizmet Hastanesi Başhekimi ve Üroloji Bölüm Başkanı Opr. Dr. Osman Akalın ileri yaş erkeklerini yakından ilgilendiren andropoz hakkında bilgi verdi.

Erkeklik Hormonu Azalıyor

İleri yaş erkeklerdeki testesteron yani erkeklik hormonundaki düşüş, andropoz olarak değerlendirilmektedir. Bu durumda erkeklik hormonu tamamen ortadan kalkmaz. Buna ‘androjen yetersizlik sendromu” adı verilir. Erkeklerde bu olay kadınlardaki gibi bıçak sırtı bir gelişim göstermemekte sadece erkeklik hormonunun azalmasına bağlı olarak bazı belirtileri de beraberinde getirmektedir.

Psikolojik ve Cinsel Belirtiler Ortaya Çıkıyor

Andropoz, psikolojik ve bedensel belirtiler ile cinsel yakınmalar ile kendini gösterir. Andropozun psikolojik belirtilerinde; depresif bir ruh hali, sinirlilik, kaygı, motivasyonda azalma ve kronik yorgunluk hissi görülür. Hafıza da olumsuz etkilendiği için unutkanlık problemleri ortaya çıkmaktadır. Hastada var olan bir zihinsel problem andropoz ile tetiklenir. Bedensel belirtilerinde; ani ateş basmaları, yaygın kas ve eklem ağrıları, uyku ihtiyacının artması, halsizlik, işe konsantre olamama gibi durumlar ortaya çıkar. seksüel belirtilerde ise; erkeklik hormonunun düşüklüğü sonrası libido denilen cinsel isteğin azalması görülmektedir. Andropozda ereksiyon problemleri çok sık görülmektedir. Erkeklerde ileri yaşın getirdiği osteoporoz durumları yani kemik erimesi, andropoz ile ortaya çıkan durumlardan biridir.

Erkekler İçine Kapanabiliyor

Genellikle 50 yaşın üzerindeki erkeklerde görülen andropoz, seksüel performansta düşüklüğe bağlı olarak yıpratıcı bir strese neden olmaktadır. İçinde bulunduğu sıkıntıyı agresif hareketlerle dışa vuran hasta, çevresindeki olur olmaz her şeye sinirlenmeye başlar. Bu psikolojik bozukluk ise zamanla kişinin çekilmez bir hal almasıyla devam eder. Yaşadığı sorunlar nedeniyle bunalıma giren hasta, utandığı için doktora gitmemesi sonucunda kendini toplumdan soyutlayarak içine kapanabilmektedir.

Tanı İçin Basit Bir Tahlil Yeterli

Çok basit bir kan tahlili ile erkeklik hormonu düşüklüğü ve oranı tespit edilebilir. Hastanın şikayetleri dinlendikten sonra üroloji uzmanının yapacağı fiziksel muayenede, hastanın testislerinde bir ufalma, kıvamında yumuşama, peniste küçülme, hastanın kas kitlesinde azalma gibi bulgular, andropoz belirtileridir. Sonrasında da kan tahlili ile tanısı konulur.

Andropoz Yaşı…

Erkeklerde andropoz durumunun hangi yaşlarda ortaya çıkacağı her hasta için farklıdır. Bazı erkeklerde 50”li yaşlardan sonra bazılarında ise 80”li yaşlar ile birlikte andropoz belirtileri görülebilir. Andropoz, erkeğin kaçınılmaz sonu değildir, her erkekte ortaya çıkan bir durum da değildir. Her hastada andropoz belirtileri görülmediği için tedaviye de gerek olmayabilir.

Nasıl Tedavi Edilir?

Hastaya erkeklik hormonu dışarıdan tablet, iğne ya da cilde yapıştırılan yavaş emilimli bantlar ile verilerek andropoz ile ortaya çıkan bedensel belirtilerin düzeldiği, hastanın kendine güven hissinin geri geldiği, fiziksel ve konsantrasyon gücünün arttığı, cinsel arzudaki azalmanın kaybolduğu bilinmektedir.

Hormon Takviyesi Sıkı Takip Gerektiriyor

Yaş büyümesi ile prostat büyümesi adayı olan erkeklerde, dışarıdan erkeklik hormonu takviyesi ile prostat kanseri riski de kendini göstermektedir. Prostat kanseri testesteron ile beslenen bir kanser türü olduğu için bu hastalarda öncelikle erkeklik hormonunun yok edilmesine yönelik tedaviler uyguluyoruz. Testesteron yüksekliğinin prostat kanserine yol açtığı ispat edilmemiş olsa da, hastada tanı konulmamış bir prostat kanseri varsa bu durum, hastalığın alevlenerek çok hızlı ilerlemesine yol açmaktadır. Testesteron hormonu, iyi huylu prostat büyümesi riskini artırmaktadır. Ancak hastaların, sıkı bir takip altında erkeklik hormonu takviyesi almalarında bir sakınca yoktur. Tedavide kullanılacak hormonun dozu da, hekim tarafından belirlenmelidir.

Andropozu Önlemek Mümkün Mü?

Andropoz, erkekler için önlenemez bir süreçtir. Hayatın ilerleyen dönümlerinde ortaya çıkan doğal bir gidişattır ve yalnızca bunun hekim kontrolü ile hayat kalitesini düşürmesine izin verilmeden yaşanması söz konusu olabilir.

Testisler Erkeklik Hormonu

Şubat 2, 2009

Testislerin görevleri:

Birincisi yeni cinsin oluşmasını sağlayacak, cinsiyet hücresini yani sperm dediğimiz tohumu meydana getirmektedir. İkinci görevi ise erkeklik hormonu dediğimiz testosteronu salgılamaktır. Hormonun etkisi ile dış ve iç genital organlar (penis, prostat, vesicula seminalisler) gelişir, ses kalınlaşması ve pubis, koltuk altı, yüz, kol ve bacaklarda kıllanma başlar. Bu hormon nedeniyle erkek çocuklarda boy uzaması ve adale gelişmesi kızlardan fazla olur. Erkeklerde genital gelişme ile beraber büyüme hızlanır. Androgenler kemik gelişmesini de hızlandırdığından bir süre sonra kemik uçlarındaki epifiz dediğimiz büyüme bölgeleri kapanır ve büyüme durur.

Kızlarda püberte dediğimiz seksüel olgunlaşma erkeklere göre daha erken, 9 – 10 yaşlarında başlar. Overlerden östrojen yani dişilik hormonu salınmasıyla birlikte büyüme hızlanır, göğüsler büyür, menstrüasyon dediğimiz aylık adet kanamaları başlar. (Ortalama 12 – 13 yaş) Pubis ve koltuk altında kıllanma oluşur. Bu hormonun etkisi ile kemik gelişmesi hızlanır, epifizler kapanır, büyüme tedricen durur. Adetler görülmeye başlandığında ilk 1 – 2 yılda düzensizlikler yaşanabilir. Kız çocuklarda daha erken olmak üzere seksüel olgunlaşmanın ilk işaretleriyle birlikte büyüme hızlanır. İlk adetten hemen evvel büyüme yavaşlamaya başlar, epifizlerin kapanmasıyla durur.

Uzun kemiklerde büyümenin durması kız çocuklarda 16 – 18, erkeklerde 18 – 20 yaşlarında tamamlanır. Bundan sonraki minimal boy uzamaları gövde büyümesine aittir. Bu arada da kilo gözle görünür bir biçimde artar. Kız çocuklarda kilo artması deri altı yağ dokusunun artmasına bağlıdır. Erkek çocuklarda ise adale kütlesi artar.

Pübertenin ortaya çıkışı ırk, genetik özellikler, sosya ekonomik düzey ve beslenme sistemiyle yakından ilişkilidir. Bu fiziksel değişiklikler yanında püberte çağı psikolojik gelişme çağıdır. Anne ve babasına dayanan, kendi benliğini daima en ön planda tutan çocuk, sosyal ödevlerini ve hayatını kendisi yürütecek bir kişilik haline geçmektedir. Bu dönemde anne ve babasından ayrışmaya başlayan çocuk, aile dışındaki karşı cinsten kişilerle olgun ilişkiler kurmayı öğrenmelidir. Bir kişilik araması içinde olan çocuklar bazen bu hızlı bedensel büyümeye ve değişimlere uymada zorluk çeker ve bocalar. Bu değişiklikler kendisine anlatılıp, bunların normal gelişmeler olduğu açıklanan bir çocuk, bu sıkıntıları daha kolay atlatacaktır. Daha inatçı, dik kafalı olan çocuklara bu dönemde anlayışlı olup, yol gösterici olmak gerekir.

Cinsel eğitimin amacı yalnızca çocuğu bazı gerekli sosyal kurallara uymaya götürmek değil, insanın sevgi içinde serbestçe gelişebilmesini ve kendinde bulunan cinsel güçleri olabildiğince düzenlemesini, bunları bilinçli olarak elde tutmasını, kendi ve başkalarının mutluluğu için bunlardan yararlanmasını sağlamaktır.

Ergenlik (Adolesan) çağı bir stres çağıdır. Büyüme ve gelişme ön plana çıkmış, bazı hastalıklara dayanıklılık artmıştır. Üst solunum yolu hastalıkları, tüberküloz gibi enfeksiyonlara dayanıklı olmak için uygun beslenme, düzenli uyku gereklidir. Bu devrede kifoz, skolyoz gibi iskelet sistemi bozuklukları daha sık görüleceğinden, oturma ve duruş bozuklukları olup olmadığına daha fazla dikkat edilmelidir. Tiroid bezinde büyüme, anemi, obesite ve zayıflık gibi beslenme ile ilgili bozukluklarda dikkatli olmak lazımdır.

Prezervatif Ve Cinsel İlişki

Şubat 2, 2009

PREZERVATİF

Prezervatif, penisi cinsel ilişki sırasında örtmek için kullanılan ince lastikten silindir şeklinde bir kılıftır. Çok güvenilir bir yöntemdir, fakat bu konuda hatalı görüşleri olan bazı erkekler tarafından reddedilir. Gerçekten de prezervatif kadar yaygın, fakat onun kadar yanlış anlaşılan başka bir yöntem daha yoktur.

PREZERVATİF VE CİNSEL UYARILMA

Birçok erkek, prezervatifin, kadının duygularını azalttığını ileri sürmektedir. Bu doğal bir şeydir. Çünkü ne kadar ince olursa olsun, doğrudan doğruya teması önler. Gerçekte ise,bölgesel uyarılma açısından prezervatif kullanıp kullanılmamasının bir ayrımı yoktur. Kadın gözleri bağlı olarak ilişkide bulunduğunda, penisin oluşturduğu uyarılma ile prezervatifin kullanıldığı zamanki uyarılmayı ayırdedemez.

Fakat niçin bazı erkekler cinsel heyecanlarının azaldığından ya da prezervatif iktidarsızlığından söz ederler? Cinsel uyarılma, beynin bunu nasıl kaydettiğine bağlıdır.

Buraya birkaç olay alıyoruz: Prezervatif görünüşe göre incedir. Fakat belki de gerçekte ince değildir. Bazı erkekler şöyle söyler: “Pahalı prezervatifler o kadar ince oluyor ki, insan bunların varlığın bile duyumsamıyor. Oysa ki ucuzları kalın ve kötü oluyor.” Aslında fiyat ne kadar yükselirse, prezervatif o kadar saydamlaşır, ince görünüşlü olur ve yumuşaktır.

Çoğu kez, prezervatifin ne kadar pahalıysa o kadar ince olduğuna inanılır. Oysa ki bu sadece gözün aldanmasıdır. Ayrım yalnız saydamlıktadır.

Prezervatif, kauçuk ağacının süte benzer özsuyundan elde edilir; kalitesi fiyatına göre değişmez. Fiyattaki fazlalığın nedeni, saydam duruma getirmenin daha pahalı bir işlem oluşundandır.

Bir prezervatif alın, bunu yuvarlayarak açın ve boyunu ölçün. Bu ortalama 19 cm. uzunlukta (2 cm kadar uzunluktaki uç kısmı dahil) ve aşağı yukarı bir gram ağırlıkta olmalıdır. Halen sağlık bakanlığı, prezervatiflerin en az bir gram ağırlıkta yapılmalarını şart koşmaktadır. 35 mm çapında ve 19 cm uzunluktaki bir prezervatifin kalınlığı 0,35 mm.dir.

Bundan daha ince bir prezervatif sadece daha fazla esnek olmakla kalmayacak, aynı zamanda kolayca da yırtılabilecektir. Üstelik uyarıcı etkisi bakımından biraz daha kalın prezervatiflerden pek farklı olmayacaktır. Tek ayrım, standart kalınlık içinde olanaklı olduğu kadar saydam duruma getirilmesindedir.

Kadınların yanlış inançları: Prezervatif tam geldiği takdirde cinsel uyarılmada bir ayrım duyumsanmazmış. Bununla birlikte bazı kadınlar, erkeğin boşalmasını “duyumsayamadıklarını” söylemekte ve bundan yakınmaktadır. Ayrıca, prezervatif kullanılmadığında vaginanın boşalma sırasında ısındığını ve ıslandığını ileri sürmekteler.

Gerçekte ise rahim ağzı, ısının oluşturduğu zevk veya acı duygusunu duyumsamaz. Rahim ağzı acı duyulmadan yanabilir veya bıçakla kesilebilir. Penisin çarpmasının oluşturduğu sarsıntı, rahim tarafından iletilir ve çarpma hissi karın zarında duyulur. Buna karşılık vaginanın sümüksü tabakası ısıya ve uyarılara karşı duyarlıdır.

Demek oluyor ki, boşalma sırasında bir şeyler duyumsanabilir. Fakat bu his, rahim ağzında duyulmaz. Meninin sıcaklığını ve ıslaklığını duyduğunu söylemek, olayı abartmak olur. Zira vagina içi de aynı şekilde ıslak ve sıcaktır. Burada boşalan meni ölçüsünden de daha fazla kaygan sıvı mevcuttur.

Orgazma yaklaştıkça penis kan birikmesi sonucu genişler. Böylece penisin sıcaklığı, boşalan meniden daha yüksek olur. Aynı anda kadında da benzeri bir belirti oluşur ve kan birikmesi olur. Penisin birdenbire genişlemesi, bu olayı çabuklaştırır ve vagina da penis ile aynı ısı derecesine gelir. Sürtünme ısı duygusunu kuvvetlendirir ve artırır.

Erkeğin boşalma olayından önce, kadının Bartholin salgı bezleri tarafından salgılanan kaygan sıvısı, kadının heyecanı oranında artar. Bu değişik etkiler sonucu kadın, içinde nemlilik duyumsar ve çoğu kez meninin prezervatifin içinde kalması ya da kalmaması değişiklik yaratmaz. Her iki durumda da kadın, en küçük bir ayrım duyumsamayacaktır. Zira o da bu sırada orgazma yaklaşmaktadır. Prezervatiften hoşlanmayan bu gibi kadınlar, kendileri ve cinsel ilişkinin yapısı hakkında bir bilgiye sahip değildir.

PREZERVATİF NASIL SEÇİLİR?

Kaliteli markalar yeğ tutulmalı, kalitesiz, standart olmayan prezervatiflerden kaçınılmalıdır. Mühürlü paketler ve kutular halinde piyasada satılan prezervatifler, yapım tarihinden itibaren üç yıl süreyle güvenle kullanılabilir. Pahalı prezervatiflerin mutlaka ince olmaları gerekmez; sadece bunların ince görünüşlü olmaları gerekir. Parası olan ya da gözle uyarılmadan hoşlanan kimseler, pahalı prezervatifleri satın alabilir. Çünkü bu konuda göz etkeni küçümsenemez. Fakat şundan emin olunmalıdır ki, pahalı ve ucuz prezervatifler arasında uyarma etkisi bakımından hiç bir ayrım yoktur.

PREZERVATİFLER NASIL KONTROL EDİLİR?

Prezervatiflerde bulunması olanaklı çok küçük delikleri saptamak için, çeşitli yöntemler önerilir. Prezervatif cinsel birleşimden hemen önce kontrol edilmemelidir. Prezervatiflerden nefret eden bir kadın şunları söylüyor: “Kocam, prezervatifleri kontrol etmek için içlerine sigara dumanı üfler. Bu manzarayı gördüğüm zaman, bir anda bütün duygularım yok oluyor.” Bu doğal bir şeydir.

Cinsel birleşimden önceki atmosfer, biraz sonraki birleşim üzerinde büyük rol oynar. Onun için her iki eş de, cesaret kırıcı bir atmosfer yaratmaktan kaçınmalıdır. Erkek, prezervatifi kontrol etmek isterse, bütün kutuyu, kullanmadan önce denemelidir. Prezervatifin içine sigara dumanı üflemek, en yaygın kontrol yöntemidir, fakat bu yöntem önerilmez. Kullanmadan çok önce birkaç prezervatif bu şekilde kontrol edilirse, bunlar, kullanılacağı tarihe kadar kolayca kalitelerinden yitirebilirler.

Küçük delikler genellikle prezervatifin esas kısmıyla meninin toplandığı uç kısım arasında, ender olarak da alt kısımlarda görülür. Bütün prezervatifi açmak ve bunun alt kısımlarını kontrol etmek gerekmez. Prezervatif siyah bir kağıdın üzerine konursa, kontrol daha kolaylaşır.

OLASI YANLIŞLARA KARŞI ALINACAK ÖNLEMLER

Hayret edilecek kadar çok sayıda erkek, prezervatifin doğru olarak nasıl kullanıldığını bilmemektedir. Onun için zevk duygularının azalmasından ve doğum kontrolünde başarısız kalmalarından yakınmaktadırlar.

Cinsel ilişki sırasında prezervatifin takılışı:

Boşalmadan önce de biraz meni, penisin ucundan çıkabilir. Üstüste iki kez birleşimde bulunulduğunda, ikincisinde, birinci birleşimden kalan spermler, gebe kalmak tehlikesi oluşturabilir. Erkek, her birleşimden sonra idrara çıktığı ve organını iyice yıkadığı takdirde, bu tehlike çok azalır. Meni sıvısının, kaygan sıvıdan ayırdedilmesi gerekir. Kaygan sıvı, penisin baş kısmını, cinsel ilişki sırasında kaygan duruma getirmeye yarar. Bu sıvıda sperm yoktur.

Yeni evli bir erkek, oldukça kısa zamanda boşalabilir. Fakat daha sonraları boşalması için daha fazla zamanın geçmesi gerekecektir. Deney ile, prezervatifi ne zaman takması gerektiğini kendiliğinden bulacaktır.

Bu sırada penis, vaginada Bartholin ve diğer salgı bezleri tarafından salgılanan kaygan sıvı ile yeteri kadar nemlenmiştir. Prezervatifi nemli penis üzerine geçirmek, kuru durumdaki penisten çok daha kolaydır.

Kadının salgıladığı sıvı yetersizse, erkek, krem gibi başka yardımcı maddelere başvurmalıdır. Fakat kadının salgıladığı sıvının az oluşu, erkeğin suçudur. Vagina daha yeteri kadar kayganlaşmadan prezervatif takılırsa, erkek hoş olmayan bir sürtünme duyumsayacaktır. Çünkü penis ile prezervatif birbirine uyum sağlayamamıştır. Bu durumda kadın acı duyabilir.

Prezervatif penise uyum sağlamalıdır. Erkeğin ve kadının cinsel organlarının, kişiden kişiye ayrım göstermediği inancı doğru değildir. Boy ve kalınlık açısından farklar vardır. Onun için, bir kişinin penisine iyice uyum sağlayan bir prezervatif, başka bir kişiye bol gelebilir.

Birçok erkek, prezervatifin cinsel ilişki sırasında kayıp, çıktığından yakınır. Bu durum, prezervatifin alt kısmı çevresine bir iplik bağlanırsa ortadan kalkar. Bu iplik sadece prezervatifin kaymasını önlemeyecek, uyarılmayı da artıracaktır. İpliğin düğümü yukarı atılırsa, ayrıca bızır da uyarılmış olur.

Prezervatifin bağlanmasıyla penis, meninin dışarı taşması tehlikesi olmadan vagina içinde daha uzun zaman bırakılabilir. Son zamanlarda piyasada değişik türlerde prezervatifler satılmaktadır. Bunlardan bazılarının uç kısmı büyüktür. Bazılarının ise ucunda kayganlaştırıcı bir madde vardır.

PREZERVATİF NASIL TAKILIR?

Esas sorun, uç kısımda hava kalmamasıdır. Bunu sağlamak için önce prezervatifin uç kısmına bastırıp, içerdeki hava dışarı çıkarılır, ondan sonra prezervatif penise takılır, yuvarlanarak açılır. Ya da prezervatif, uç kısmı içeri doğru üflendikten sonra penise geçirilir ve yuvarlayarak açılır. Bu işlem için daha fazla zaman gerektiğinden, prezervatifin ucunun önceden üfleyerek hazır durumda bekletilmesi önerilir.

Sperm öldürücü jöle ile birlikte kullanıldığında, prezervatif daha güvenilir duruma gelir; aynı zamanda penisin prezervatife daha iyi uyum sağlamasını da sağlar. Prezervatiflerin penislerine iyi uyum sağlamadığından yakman ya da prezervatifi cinsel temasın başından itibaren takmakta direnen erkeklere, bunu takmadan önce penislerine yukardan aşağı kadar jöle sürmeleri önerilir.

Kadının salgıladığı kaygan sıvı az orandaysa, ince bir tabaka jöle de dış yüze sürülmelidir. Güvenlik önlemi olarak bolca bir miktar jöle kadının sidik borusu ağzına sürülebilir. Bütün bu önlemlerden sonra vagina içine de jöle sürüp, güvenceyi artırmanın gereği yoktur.

Bazen dikkatsiz bir erkek, penisi dışarı çekip, prezervatifi vagina içinde bırakabilir. Bu yüzden, prezervatifin kaymaması için, dışarı çekilirken penisin kök kısmının prezervatifle birlikte tutulması gerekir. Bu sırada meninin dışarı taşmamasına son derece dikkat edilmelidir.

Penisi birleşme durumunda uzun süre tutabilmek amacıyla kadın, bacaklarını birbirine yapıştırmalıdır. Kadının orgazmı daha uzun sürdüğü için, penis küçüldükten sonra da vaginada irade dışı kısalmalar devam eder. Onun için meni viganaya akmasın diye kadın bacaklarını birleştirmelidir. Böylece penisin küçülmesi de bir süre geciktirilecektir.

Erkek ve kadın cinsel ilişkiden sonra değişik bez ve süngerlerle temizlenmelidirler. Aksi durumda vaginaya spermler girebilir ve prezervatif kullanıldığı halde, istenmeden gebe kalınabilir.

PREZERVATİFİN SAKLANIŞI

Kullanılmış prezervatifin açık kısmı, meninin akmasını önlemek için iki tarafından sıkıştırılır, sonra kağıda sarılıp çöp tenekesine atılır. Fakat bunu tuvalete atıp, üzerine sifonu çekmek doğru değildir. Çünkü bu şekilde, borular tıkanabilir. Bir kez kullanılmış prezervatif, bir daha kullanılmamalıdır.

PREZERVATİFİN AVANTAJLARI

Kadın açısından prezervatifin büyük avantajları vardır: Kadın, dinsel ilişkiden sonra erkeğe sarılmış durumda uykuya dalabilir. Prezervatif kullanılmadığı takdirde, kadının yıkanmak için tuvalete kalkması gerekecek, böylece mutluluk duygusu yarıda kesilmiş olacaktır.

PREZERVATİFİN YARATTIĞI İKTİDARSIZLIK

Birçok erkeğin prezervatif taktıkları zaman penisleri sertleşmez. Bunun nedenlerinin bir bölümü psikolojiktir, bir bölümü de, o erkekler beceriksiz olduğu içindir. Prezervatifin ne olduğunu gayet iyi bilmek ve kullanmasını öğrenmek gerekir.

Bazı erkekler de, prezervatifin kadının hislerinde azalma oluşturup, oluşturmayacağına kafa yorar. Kadın, prezervatifi eleştirip, bunun kullanılmasına yanaşmamakla hatalı davranışta bulunmuş olur. Kadında ve erkekte yeteri kadar salgılanma olduğu sürece, aradaki fark duyumsanmayacaktır.

Erkeğin prezervatifi kendisinin takması gerekmez. Erkeğin bu konuda kompleksleri varsa, kadın bunun takılışında şefkatle yardımcı olur. Bu, uyarılmayı artıracak ve prezervatiften nefret eden erkeğin penisinin küçülmesini önleyecektir. Bu gerçek de, cinsel ilişkiler konusunda ruhsal etkenlerin önemini göstermek bakımından ilgi çekicidir.

Erkekler için Seks Kılavuzu

Şubat 2, 2009

Herşeyin bir ilmi var…Uzun süreli bir ilişkinin içinde misiniz? Başka kadınları mı düşlüyorsunuz? Belki de düşlemenin ötesine geçtiniz. Dışarı çıkmanın ve ‘bayan doğru’lardan oluşan uzun kuyruktan yenisini seçmenin vaktinin geldiğini mi düşünüyorsunuz? Hayatınızdaki kadınla seksüel bir ilişkiyi sürdürmek neden bu kadar zor? Şimdi o kıvılcımı tekrar ateşlemenin ve heyecanı geri getirmenin yolunu öğrenin. Aşk hakkında yalan söylüyorlar, hem de hepsi… Film yapımcıları, şarkı sözü yazarları, şairler, öğretmenler, kadın magazinlerindeki eksperler, nasıl mutlu olusunuz tarzında kitapların yazarları, arkadaşlarınız ve aileniz. Bu saydıklarımızdan hiçbiri, yetişkinlerin en önemli psikolojik sorunuyla ilgili gerçeği söylemezler. Bir süredir ilişkide olanlar ve endişelenmeye başlayanlar için güzel haberlerimiz var. Her şey yolunda. Aklınızdan soğuk gölgeler gibi geçen gizli şüpheler sizi düşünmeye mi sevk ediyor? Normal. Kavga mı ediyorsunuz? Normal. Ateşli seks hayatınız sıradanlaştı mı? Normal. Düşünceleriniz başkalarının teninde boğulmaya mı başladı? Bu da normal.
Biliyoruz ki “sonsuza kadar mutlu yaşadılar” sözü bir masal. Tüm filmlerde, aşk romanlarında vaat edilen şeyler, doğruyu söylemek gerekirse psikolojik, nörolojik ve biyolojik olarak imkânsız. Kariyerlerini uzun dönemli ilişkileri incelemeye adayan profesörlere soracak olursanız, aşık olma fikri, modern dünyanın yarattığı koca bir yalan. Son derece iyi giden ilişkilerin, kanlı korku filmlerinde eli satırlı katilin peşinden koştuğu aptal sarışınlar gibi paramparça olmalarının sebebi, aşkın işleyişi hakkındaki yanlış inanışlara dayanmakta.

Bilim adamlarına göre batı kültürü, ilişkilerden çok kolay ve çabuk vazgeçiyor. Bir şeyleri devam ettirmek için çaba sarf etmiyor. Üretim toplumundan tüketim toplumuna geçtiğimiz için her şeyde olduğu gibi sekste ve aşkta da hızlı bir şekilde tüketim yaşanıyor. Bunda bizim aşka olan çarpık bakış açımızın da payı var. İşler yokuş aşağı gitmeye başlayınca yüksek beklentiler, insanı şu şekilde düşündürmeye sevk ediyor “yanlış karar verdim, yeni birini bulmalıyım.” Ama vakaların çoğunda bu durum doğru değil.

Uzmanlara göre genellikle çok sık söylediğiniz şey ‘benim ilişkimde ters giden bir şeyler var; ona karşı, kız kardeşime benzer şeyler hissetmeye başladım’ sözü. Şimdi -bu duygusal sistemi anlarsanız- bu, kesinlikle öngörülebilir ve normal bir şey. Ama insanlar bunu anlamıyorlar. Bu nasıl oldu? Nasıl böyle yanlış yola girdik ve fonksiyon dışı hale geldik? Bunun yanıtı, bireysellikte gizli.

Bizim jenerasyonumuz bireyselliği fazlasıyla benimsiyor ama bunun bir ideoloji olduğunu unutarak, doğa kanunu olduğuna ve insanların bu şekilde yaşamaları gerektiğine inanıyor. Biz bireyselcilere göre hayatın anlamı, bütün potansiyelimizi kullanmak. En yüksek başarıya, en yüksek tatmine ulaşmayı arzuluyoruz. Bu yüzden günümüzdeki ilişkilerde tek bir şey var, o da bireysel mutluluk. Bunun anlamı şu: çılgınca seks, hafif romantizm, zar zor duygusal bağ. Tüm bunları ruh eşimizle, paramparça psikolojisi her açıdan bizimkini tamamlayan biriyle yaşamamız gerekiyor; kırık bir tabağın parçalanmış iki yarısı gibi…

Beynimiz aşka, uyuşturucuya verdiği tepkinin aynısını veriyor. Sonunda bağımlı oluyoruz. Bittiğinde de duygusal çöküşten yakınıyoruz.

Asla Olmayacak!
Bu büyük, mutluluk dolu rüyanın ne kadar imkânsız olduğunu anlamak için öncelikle, bu idealin günümüz koşullarıyla en ufak bir benzerlik taşımadığını fark etmeniz gerekmekte. Uzun süreli ilişkiye bakışınız ve ilişkiden beklentileriniz, gerçek hayatta ve uygulamada geçerli olan anlayışlardan çok uzak. Günümüzde çokeşlilik, ayarlanmış evlilikler, sosyal ve finansal çıkarlar doğrultusunda evliliğe giden ortaklıklar gibi birçok ilişki çeşidine rastlayabiliyoruz hâlâ.

Bireyselliğin değiştirdiği anlayışla birlikte, son 50 yılda uzun süreli ilişkileri devam ettiren etkenler de oldukça değişti ve ortaya yeni etkenler çıktı. Feminizmin güçlü etkilerini hissettirmesi, çocuk sahibi olmak gibi bir nedeni arkasına alan evliliğin, günümüz bireyselliğin bencilliğine uygun bir hal almasını sağladı. Artık ana neden, güzel duygular yaşamadan duygusal destek almak. Din, komşuluk ilişkileri ve aile kavramı gibi desteklerin birer birer hasar görmesi, uzayan çalışma saatleri ve hayat beklentileri, ‘ölüm bizi ayırana kadar’ durumunun yorucu bir maraton haline gelmesine sebep oluyor. Kısacası, yapmayı planladığımız bu şeyler hiç bu kadar zor olmamıştı.

Kalp ve Seksin Çatışması
“İnsan düşünen hayvandır” lafını bir yana bırakın; insan, iki kalpli bir hayvandır. Bünyemizde iki kalp, iki farklı aşk sistemi barındığını bilmelisiniz. Bizim bildiğimiz kalp, aptal olanıdır. Hayatın içine, keyfe birdenbire balıklama atlar. Savaşa, sanata, cinayete ilham verir; her şeye geçici olarak renk katar. Bu durum, birçokları tarafından tutkulu aşk olarak tanımlanır. Sürekli değildir çünkü beynimiz buna izin vermez. Aslında tutkulu bir aşkın içindeyken uyuşturucu etkisinde gibiyiz. Phenylethylamine adlı nörokimyasal bir madde salgılanmaya başlıyor. Ayrıca beynin çeşitli yerleri de harekete geçiyor; uyuşturucu madde kullanımı sonucu bünyede dolaşmaya başlayan, dopamin adlı sinirsel taşıyıcı maddenin salgılanması da var. Beynimiz uyarıcı maddelere nasıl tepki veriyorsa, aşka da aynı tepkiyi veriyor. Dengesini korumak için çeşitli kimyasallar üretiyor ve böylece daha toleranslı olunmasını sağlıyor. Ama bu durum geçtiğinde, tekrar dengesiz hale geliyor ve tam tersi yöne doğru gidiyoruz. Umutsuzluğa boğuluyor, acı bir hayal kırıklığı yaşıyoruz. İşte, yaptığımız hatalar da o zamana rastlıyor.

Bir sabah uyanıyoruz ve bütün o heyecanın gittiğini görüyoruz. İşte o zaman, ikinci kalbimizin çalışmaya başladığını fark edemiyoruz. Bu ikinci kalbin ortaya çıkardığı şey, bağımlı bir aşk. Bunun oluşması, diğerine göre zaman alıyor. Vahşi, akıl almaz, ne yapacağı bilinmez kardeşine karşın bu daha akıllı, kibar, olgun bir adam gibi davranıyor. O kadar ateşli ve görkemli olmasa da, yıllar geçtikçe büyüyerek daha çok yol alıyor. Başarılı bir ilişkide tutku hiçbir zaman tam olarak ölmüyor zaten; köz olarak kalıyor. Bazen yeniden alevlendiğini görüyorsunuz; bazen o kadar soğuyor ki tamamen söndüğünü sanıyorsunuz. Bağımlı aşk, üstünde bir sürü mum olan 50. yıldönümü pastanızı yerken onun yüzündeki kırışıklıkları hayran kalmanızı sağlıyor.

Bağımlılığın temelinde güven ihtiyacı yatıyor. Olayın can alıcı kısmı, her zaman bir güven arayışında olmamızdan kaynaklanıyor. Eskiden anne ve babamıza muhtaçken, şimdi ilişki yaşadığımız kişiye bağımlı oluyoruz ve beklentilerimiz ondan yana oluyor. Tabii ki birlikteliklerimizin tek nedeni bu güven ihtiyacını doyurmak değil ama ilişki büyük oranda bunun üzerine kurulu olduğu için, farkına varmadığınız problemler çıkıyor ve bu problemler yatak odanıza da atlıyor. 50’li yıllarda insan davranışlarını anlamak için maymunlar üzerinde bir dizi deney yapılmış ve bu deneylere göre bir çocuğun davranışlarını, güvenlik ve araştırma merakının etkilediği tespit edilmiş. Çocukken annemizin eteğinin dibindeyken, büyüyünce kendi ayaklarımızın üstünde durmaya başlayıp annemizin arkasına saklanmaktan vazgeçiyoruz. Romantik partnerimize gösterdiğimiz duygusal ve tehlikeli bağ da çocukken annemize gösterdiğimiz bağın bir uzantısı.

Hiçbir zaman güvenlik duygusundan vazgeçmiyoruz ve kendimize koruyucular arıyoruz. Bunun ironik tarafı da, insanların böyle bir aşka sahip olduklarını anladıkları zamanın, ilişkilerini bitirdikleri zamanla aynı olması. Birçok insana göre boşanma olayıyla birlikte, taraflarda birbirleriyle temasa geçme ihtiyacı doğuyor. Ayrıca bu dönemde insanlar, birlikteyken duygusal anlamda pek bir şey paylaşamadıklarını düşündükleri birinin yol açtığı üzüntüyle yara alıyorlar.

Aşkı tanımaktaki başarısızlığımızın bir diğer kanıtı, bu konudaki cehaletimizin sonucunda yarattığımız ilişki katliamı. Tabii ki bu bir kural değil. Ayrılan birçok çift, bunu haklı nedenlerden ötürü yapıyor. Sonsuz mutluluk masalının aksine, romantik uyuşturucu, çiftlerin birbirlerine uygun olup olmadığının sağlıklı bir göstergesi değil. Birçok çift, iki kalp arasındaki bu boşluğa düşmeden, aşkın bir halinden diğer haline sağlıklı bir geçiş yaşıyorlar. Ama bu çiftler bile, tanıdıklığın getirdiği, yavaşça oluşan erozyona engel olamazlar.

İnsanlar yeni ve farklı şeylere dikkat eder. Karşınızdaki kişiyi yeni yeni tanıyorsanız, ona dikkat etmeniz gerekir. Uzun süreli ilişkilerde ise karşınızdakinin davranışlarını, nerede ne yapacağını bilirsiniz. Bu da artık dikkat etmenize gerek kalmadığı anlamına geliyor.
Duygularımız ise, iyiliğimiz ve mutluluğumuz tehlike altında olduğunda harekete geçen bir savunma sistemi işlevi görüyor. Sevgilinizin davranışları daha tahmin edilebilir olduğunda, duygularınız ancak sinir bozucu bir şey yaptığında harekete geçer hale geliyor. Bunun sonucunda, ortaya çıkan durum belli: panik ve karşınızdaki insanı sevmediğiniz düşüncesi. Oysa bunun nedeni, insanın doğasında gizli. Duygularımızı ve dikkatimizi yöneten donanım, bu şekilde ayarlanmış.
Benzer bir durum yatak odasında da geçerli. Aslında, uzun süreli ilişkilerde seks hakkında bilinenler çok az. Araştırmalara göre çiftlerin % 20’si bazen yıllarca seks yapmadan da evli kalabiliyorlar. Uzmanlara göre, ilk seferde hissettiklerinizi hissetmeniz, ne yazık ki bir daha asla mümkün olmuyor. İşte bunu anlamayan ya da vahşi seksin ateşini hep diri tutmak isteyen insanlar, seri halde birçok ilişki yaşamak durumunda kalıyorlar. Bir yandan da hayatın başka alanlarında oldukça gerçekçi, ruhsal konulara prim vermeyen ama aşkın kaderine inananları da aynı son bekliyor. Cazibe denen uyuşturucunun etkisinde kapıldığımız büyü, kendi öykümüzün kahramanı gibi hissetmemizi, bizi bekleyen fırtınalı geleceği göğüslememizi sağlıyor. Ama aslında, ilişki sırasında başkalarını çekici bulmak normal bir şey. Psikologlara göre bunu yaşamanız, bitkisel hayatta olmadığınızı gösteriyor.

Hayat boyu sürecek ilişkinin ödülleri, o kadar fark edilir değil. Tutkulu aşkın aksine, size porno filmlerindeki gibi bir seks vaat etmez. Balayınız bittiğinde, içinizdeki bireysel tutkuların çağrısına kulak tıkamalı ve mükemmel bir ilişki beklentisi içine girmemelisiniz; aksi halde 51. yaş gününüzde striptiz kulübünde sizi hiç de çekici bulmayan bir dansçının kalçalarına bakarken bulabilirsiniz kendinizi. Bu arada eski karınız da daha akıllı biriyle mutlu mutlu yaşıyor olur.

Evlilik ve seks kültürü
Toplumsal gelenekler, yatak odasındaki alışkanlıklarımızı belirleyen etkenlerin en başında geliyor. Ancak tarihin her döneminde, tüm toplumların tek eşliliği ve bildiğimiz anlamda evlilik kurumunu öngördüğünü söylemek olanaksız.

Sosyal antropologlara göre, Japonya’da 1950’lerin sonlarına kadar varlığını sürdüren, ‘yobai’ (gece emeklemesi) adında bir gelenek varmış. Buna göre, gece herhangi bir kadının evine giden ve onun adını söyleyen bir erkek, onunla sevişebilirmiş. Yani buna göre, evli bir adam komşusunun karısını ziyaret edebilir; karısı da başka biriyle yatıyor olabilir ve bunu kimse sorgulamaz. Hepiniz o dönemde Japonya’da yaşamayı isterdiniz herhalde ama bazı şeyler bu kadar alenen yapılınca, ortaya başka sorunların çıkması da kaçınılmaz. Mesela en basitinden, babalık konusunda tam bir karmaşa yaşanır; gerçi herkes birbirine benzediği için, bunu çok da önemsememeleri mümkün. Yine de, bu örnek bize evliliğin doğal bir durum değil, kültürel bir kavram olduğunu gösteriyor.

İlişkiler ve aldatma kavramı
Amerikan Hastanesi’nden psikolog Aslı Akkan’a göre uzun ilişkilerde çiftler bir olmaya çalışırken birey olduklarını unutuyorlar. Zaman geçtikçe ilişkiyi kurtarmak adına kendilerini düşünmekten vazgeçiyorlar. Bu durum ilişkilerin sıradanlaşmasına, sıkmasına hatta çiftlerin boğulmasına sebep oluyor. Akkan’a göre bunu mümkün olduğunca önlemek için tarafların kendilerine zaman ayırmaları, kendi arzularının ne olduğunu belirleyip onları tatmin etmek için bir gayret göstermeleri yararlı olur. Bunun yanı sıra kendilerine güven duygusunu en üst seviyeye çıkarmak da yıpranmayı aza indirecek önemli unsurlardandır. Dr. Aslı Akkan ilişkiye bağımlı olmamızın sebebinin kişinin sürekli olarak partneri tarafından terk edileceği, gerçekten sevilmediği ve sonunda yalnız kalacağı korkusundan kaynaklandığını öne sürüyor. Bunun sebebinin de çocukken yaşanan kaygılı ve çelişkili ilişkilerden kaynaklandığını söylüyor. Bir ilişkideyken başkalarıyla seksüel ilişki kurmamızın sebebiyse çiftlerin kişilik yapıları, duygu durumları ve iletişim biçimlerine göre farklı nedenleri var ve bunun psikolojik olarak genel geçer bir cevabı yok.

Prostat Bezi Büyümesi

Şubat 2, 2009

Prostat bezi büyümesi

50 yaşının üzerindeki erkeklerin 1/3 ünde meydana gelir. Tümör olarak tellaki edilsede Tümör değildir. Kadınların rahim büyümelerine benzer. Hormonal etki ile meydana geldiği düşünülmektedir. Prostatın selim büyümesini kanser ile karıştırmamak lazımdır. Her ikisinde oluşum mekanızması değişik olup, biri meydana geldikten sonra diğeri onun devamı şeklinde olmaz. Fakat %15 oranında ikisi beraber bulunabilir.

Oluşum Sebebi:

1- Çok defa kesin sebeb belli değildir.
2- Müzmin iltihaptan sonra, damar sertliği, aşırı seksüel yaşam, beslenme faktörleri eskiden beri neden olarak gösterilsede prostatın büyümesinde bu etkenlerin rolü ispat edilememiştir.
3- Ayakta idrar yapma: Direk olarak prostat oluşumunda etkisi yoktur. Ancak ayakta idrar yapma sonucu idrarın bir kısmı idrar kesesinde (mesane) kalacağı için, bu artık idrara bağlı iltihap v.s gibi şikayetler gelişir. Bu nedenle mesanede idrar bırakmamak ve tam boşalmayı sağlamak için oturarak idrar yapmak gerekir.
4- Hormonal Sebebler. Prostatın gelişmesinde testesteron (erkeklik hormonu) gibi bir çok hormonun etkisi vardır. Bilhassa ergenlik çağındaki hormonal aktivite ile prostat gelişir. Erkekğin 50 yaşından sonra hormonlarında (testesteron) bir azalma meydana gelir. İşte bu hormonun eksikliği dolayısıyla prostatın belirli bölgelerine etki yapamıyacağı için prostatın lopları büyür ve içerisinden geçen idrar dış kanalını sıkıştırır
.
Etkisi:

Prostat büyüdükten sonra idrar dış kanalını dışarıdan tazyik ile sıkııştırır ve hasta idrar yapanmaz duruma gelir. Dış kanalın boyu uzar, yer değiştirir. Mesane içerisindeki idrarı boşaltamadığı için iç basıncı artar. İdrar kesesi kası aşırı büyür.İleriki safhalarda gevşer ve içerisinde daima bir miktar artık idrar bulur. İdrar atılamadığı için böbreklerde önceleri şişme ve büyüme meydana gelir. Böbreğin havuzcuğu idrar ile dolar ve bu idrarın basıncı ile böbrek dokusu erir. Daha sonraki sfhada böbrek dokusu ince bir kağıt haline gelerek balon gibi şişer. Fonksiyonunu kaybettiği için atması gereken zararlı maddeleri atamaz. Kanda ürenin yükselmesi ile böbrek yetmezliği oluşur.

Belirtiler:

1- İdrar belirtileri: İdrar yolları tıkanma derecesine göre belirtiler verir. Önceleri idrar çapı azalır ve idrar akımı yavaşlar. Ayakta veya oturarak idrar yaparken hasta ileriye doğru idrarını yapamaz. İdrar kesik kesik gelir. İdrar damlalar halinde akar. Tuvaletten dönüşte tam rahatlama yoktur. Mesanede hala idrar varmış hissi olur. İdrar gelmesi için bir miktar beklenir. İdrar yapma yavaşladığı için idrar yapma süresi uzar. Mesanede idrar kaldığı için idrar varmış gibi olur. Sık sık idrara çıkılır. İdrarda kanamalar meydana gelir. Tabloya iltihapta karışırsa şikayetler daha çok artar. Gece idrar kalkmalar olur. Normal insan geceleyin ya idrara çıkmaz veya bir defa kalkabilir. Fakat prostatı büyüyen hastada 3 den fazla gece idrara kalkma olur.
2- Genel Belirtiler: İdrarın tam yapılmaması sonucu böberekler kadar varan bir idrar durgunluğu vardır. Bu nedenle bele vuran ağrılar meydana gelir. Kanda üre yükseleceği için buna bağlı belirtiler gelişir: Bulantı, kusma, uyku hali, kilo kaybı olur. İdrar kesesi çok şişecek olursa karın alt tarafında şikin olarak ele gelir. Üzerine bastırılırsa idrar kaçırması olur.
3- Labaratuar bulguları: İdrarda kanama veya iltihap hücreleri görülür. Kanada üre ve kreatinin artmıştır.
4- Rotgen Tetkiki: Düz böbrek flimi fazla bir şey göstermezsede ilaçlı flim idrar kesesinin doluluğunu prostatın büyüklüğünü ve hepsinden önemlisi artık idrarı gösterir. Flim çekildikten sonra hasta idrar yaptırılır ve tekrar flim çekilir. Bu son flimde ne kadar idrar kaldığı görülmüş olunur. (Artık idrar)
5- Sistoskopi: İdrar yolundan sokulan ışıklı bir aletle idrar kanalına ve mesane içerisine bakılır.
6- Ultrasonografi: Bu tetkikte prostatın büyüklüğünü ve artık idrarı göstermesi bakımından önemlidir. Aletin makattan sokularak yapılan bir çeşidi daha vardır ki daha detaylı bilgi verir. Ayrıca prostatın kanseri ile normal büyümesi arasındaki farkıda ortaya koyar.

Prostat Bezi İltihabı (Prostatit)

Şubat 2, 2009

Prostat sadece erkeklerde bulunan bir salgı bezidir. Kadınlardaki rahmin karşıtı bir organdır. Prostat erkeklerde dış idrar yolunun ilk kısmını çevreleyen bir organdır. Mesane tabanında yer alır. Yetişkinde yüksekliği 20-25 mm kaidesinde ön-arka çapı 25 mm ve enine çapı 40 mm civarındadır. Ağırlığı 20-25 gramdır. Şekerli koniye benzer. Bir tabanı, tepesi, arka ön ve iki yan yüzü vardır.

• Tabanı: Mesane yüzüdür.
Enine bir çıkıntı ile ön ve arka iki parçaya ayrılır. Ön parça mesane ile komşu olup, önünden dış idrar yolunun prostatik parçası geçer. Arka parçada prostatik bir oluk bulunur. Bu oluk içerisinde Meni yolu borusu yer alır.

• Tepe: Anüsten itibaren 3-4 cm öndedir.

• Arka yüz: Konveks ve arka aşağıya bakar. Dikey bir oluk gösterir, prostadı iki yan parçaya ayırır.

• Prostadın İç komşuluğu: Prostatın içinde bez dokusundan başka dış idrar yolu kanalı prostatik parçası, bunun üst kısmı çevresinde mesane büzücü kası bulunur.

PROSTATIN VAZİFESİ:

Prostat bir dış salgı bezidir. Aynı zamanda organizmanın ikincil sex organıdır. En önemli vazifesi meninin %95 ini teşkil ederek spermayı sulandırır. Böylece ejekulatın miktarını çoğaltarak döllenmeyi kolaylaştırır. Prostatik dokuda yüksek konsantrasyonda çinko vardır. Çinkonun karbonik anhidraz vedehidrogenez enzimleriyle ilişkisi vardır. Çinko yetmezliklerinde prostat dumura uğrar. Prostatik Sekresyon: pH 6,5 olup süt görünüşünde özel bir kokusu olan bir sıvıdır. İçerisinde fibronilizin, asit fosfotaz ve beta glukuronidaz enzimleri tespit edilmiştir. Ayrıca plazmadan daha fazla miktarda Na, K, Ca ihtiva eder. Anyon bakımdan daha fakirdir. Bol sitrat bulunur. Bunlardan başka aminoasitler, proteinler, lipitler, kollestrol bulunur. Prostat ergenlik yaşına kadar faal değildir. Ergenlikte faaliyet göstermeye başlar 25 yaşına kadar artar daha sonra faaliyetinde yavaş yavaş düşme görülür.

PROSTAT İLTİHAPLARI:

Prostat iltihapları hâd (âcil) ve müzmin olmak üzere ikiye ayrılır.

1- Hâd (Acil) Prostat iltihabı : Adi mikropların meydana getirdiği iltihaptır. Prostata kan yolu veya direkt olarak gelir. Sıklıkla dış idrar kanalı vasıtası ile gelen mikroplar prostatta iltihaba neden olurlar.

B e l i r t i l e r i :

İdrar yaparken huzursuzlık vardır. İdrarda yanma, sık idrara çıkma şikayetleri olur. İdrar bulanıklaşır. İdrarın başında veya sonunda 1-2 damla kan gelir. Prostat şiş ve gergin olduğundan idrar yapmada güçlük ortaya çıkar. Torbaların alt kısmında ağrı vardır. Yüksek ateş olur. Titremeler bulantı ve kusmalar buna eklenir. Günlerce ve haftalarca devam edebilir. İdrar dış deliğinden çok defa akıntı olmaz. Daha sonra tedavi edilmezse şikayetler hafifler veya apseye dönüşür. Böylece müzminleşir.

T e ş h i s :

Akıntı varsa bu akıntının mikroskopik muayenesi yapılır. İdrar ve kan tahlilleri yapılır. Doktorun yapmış olduğu parmak ile makat muayenesinde prostat şiş, sıcak olarak parmağa gelir ve çok hasastır.

2- Müzmin Prostat iltihabı: Çok defa bir belirti vermez. Orta yaşlılarda ve genç olgunlarda görülür. Acil prostat iltihabından sonra veya daha önce hiç belirti vermemiş prostat iltihabından sonra ortaya çıkar.

B e l i r t i l e r i :

1- İdrar yapmada huzursuzluk, sık idrara çıkma, idrarda yanma, bazen idrarda kanama şikayetleri olabilir. En önemli belirtiisi idrar dış deliğinden gelen bir akıntıdır. Sabahları ilk idradan önce çok fazladır. Rengi beyaz saydamdır. (Yeşil olmaması ile bel soğukluğundan ayrılır) Yapışkan bir sıvıdır. Salyaya benzer.
2- Çabuk yorulma, uyku bozuklukları, konsantrasyon bozuklukları vardır. Belin alt kısmında ağrı olur.
3- Seksüel arzu azalır. Sertleşme problemleri vardır. Erken boşalma görülür.

T e ş h i s :

Akıntının mikroskopik muayenesinde mikroplar ve iltihap hücreleri görülür. Kan idrar tahlilleri yapılır. Ayırıcı teşhis için flimler çekilir. Ultrasonografi yapılır.

Erkeklerin sperm sayısı düşüyor

Şubat 2, 2009

Erkeklerin sperm sayısı düşüyor
Beslenme, hava, su kirliliği ve çalışma ortamı gibi nedenlerden dolayı erkeklerde sperm sayısında geçen yüzyıla göre yüzde 100’den fazla düşüş olduğu belirtildi.

Türk erkeği cinselliğini planlamak istemiyor

Şubat 2, 2009

Erkeklerin cinsel yaşamları ve sertleşme güçlüğünün Türkiye’deki boyutları, “Türkiye Cinsellik Araştırması”yla mercek altına alındı. Türk erkekleri planlamadan yaşayacakları ve zaman baskısı hissetmedikleri bir cinsel yaşam arzu ediyor.

Lokal baskı uygulama

Şubat 2, 2009

Erkek doruğa yaklaştığını hissettiğinde kendini geri çeker ve penisin ucunu parmaklarıyla 3-5 saniye sıkarsa boşalma geciktirilebilir. Bu yöntem ereksiyonu, yüzde 10 ile 30 oranında azaltır ve belli bir süre uygulandığında erkeğin kendini kontrol yeteneğini arttırır.